Kimi dinlesen aynı terane.
İffetli, şerefli.
Vatanına, toprağına, bayrağına düşkün ve merhametli.
--Yaşasın iyilik- ölsün kötülük.---

Hele bir de ayağına basmaya gör, kuzu nasıl kurt oluyormuş.
İçinin derinliklerinde saklanan en hayvani duygular fışkırıverir.
Sorunları paylaşmak, çözüm iradesi geliştirmek şöyle dursun; anında bağlanır belleğinin önyargılarına. Körleşir, en temiz sevgi duygularını ezer geçer.
Kurgular, doldurur kendini. Gün gelir attığı iftiralara ve yalanlara kendisi de inanır olur.
Gerçeği keşfetmek, sarıp sarmalamak, önyargıları sıyırıp atmak ve yanlışların gölgesinden kurtulmak zor mu acaba.

‘’İnsan olmak zor zanaat’’ mış

Bir yanda güçsüzü geriye itip öne çıkan, örgütlenip çoğalan ve önyargılarıyla karar alan güçlüler.
Diğer yanda çekilen acının nerden geldiğini bilmeden yaşadığını sanan ve yarınları yıkılan, çıplak durmaya alışmış ak elleriyle güçsüzler.
Uygarlık savaşının birlik sever emekçileri.
‘’-Aralayın ufukları, aralayın’’ diyen sesleriyle.

Sen yemedin, ben yemedim, o yemedi bu yemedi, kim yedi.
Bir lokmamıydı ki tükendi. Belki de şeytan aldı götürdü.
Yoksa nasıl uzansın bir insan eli, uğrunda binlerce canın feda edildiği bu topraklara. Feda edilen bunca can bizi güçlendirmek, bizi büyütmek için değilmiydi. Yoksa tam tersimiydi.

Başımızı bir mengeneyle sıkıyorlar sanki.
Sanki kalbimize bir demir oturtulmuş.
Kime güvenelim.
Kime güvenmeyelim.

Olumlu özelliklerden uzaklaşıp hükmetme, fethetme, ezme, kendine aitleştirme içgüdüsüyle insana şiddetin her alanda artarak yaşandığı dünya ve ülke ortamında, yapılan yeniliklerden veya geriliklerden kimler payını alıyor.
İnsan hakları kimler için uygulanıyor.
Kültür ve gelenek ayrılıkları, fikir ayrılıkları, örgütsel ayrılıklar ve inançlar önce bireyleri yabancılaştırıyor. Böyle bir ortamda, dayanışmadan ve mücadeleden söz etmek mümkün mü?
Toplum belli kalıplar içine sıkışıp kalıyor.

Zayıf bir toplumda güçlü, devreye daha kolay girer ve çıkardığı yüksek ses zayıfın sessizliğine hükmeder.
İnsanlığı yenen maddenin zaferi.
Kapital güçlü (hükmediyor/ eziyor) ,
insan tecavüze uğruyor,
insan satılıyor,
insan sömürülüyor.

Kimi avare, kafasına serpuş takar, siperliğini burnunun ucuna indirir ve yel altında ölü dallar gibi çatırdar.
Kimi başını deve kuşu gibi kuma sokar.
Kimi de koyun gibi susup çobanın sopasına korkak gözlerle bakar.
Eylem gerek. Eylemek gerek.
Eylemin en anlamlısı özgürlük/ eşitlik adına olanı olsa gerek.

Asırlardır güçlünün egemen sisteminde mutlu olamayan insanlık, boyun eğme, itaat etme, karşı çıkamama belalarını kimliğinin köklerine yerleşmiş sandı.
Oysa bu melun uykudan uyanılsa, dayanışma içinde mücadele edilse; toplum hak ettiği yaşama kavuşacaktır belki.

Güç egemen sistemde; bastıran, sindiren zayıfı saf dışı bırakan,
ayrımcılığa dayalı yargıları sorgulamalı.
Toplumda, ailede veya siyasette güç egemen politikasını uygulayıp din, dil, ırk ayrımıyla ezilen, sürekli baskı altında ve dışlanmaya maruz kalanlar o kadar çok ki

İnsanlığa ait değerlere yabancılaşmanın kaynağında bencillik yatıyor.
‘’Ben-ci-l-lik kendine has devingenleri ve ilişkileri olan bir dizgi biçimi.’’
Bu dizgi biçiminin hüküm sürdüğü toplumlarda;
yenilik güçlüye,
gerilik güçsüze düşüyor.
...

Müsade Özdemir

Başlık: Eğer İnsansak Söyleyecek Sözümüz Olmalı

Yorum bulunamadı.
 

© 2010 Tüm hakları saklıdır.

Ücretsiz web sitesi oluşturun!Webnode